5 Mart 2008 Çarşamba

korkunun kölesi olmak...




Hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkulardan korkuyorum artık ben...Korkunun içimize saldığı o depresif ruh halinden... etrafımızı sarmış bunca bela karşısında kendimizi yapayalnız ve korunmasız hissedişimizden...Onlarla baş edemeyeceğimiz endişesiyle ya körkütük bir çaresizliğe ya kontrolsüz bir nefrete ya dayanaksız bir böbürlenmeye veya elinde sopayla gelip bizi yola sokacak bir şef beklentisine boyun eğmemizden...Korkunun kölesiyiz ...Fobilerimiz yönetiyor bizi...Kaygılarımız belirliyor oy vereceğimiz partiyi, seçeceğimiz işi, okuyacağımız gazeteyi, yerleşeceğimiz semti, siteyi... İşimize gelen değil, korkularımıza hak veren, bize kol kanat geren partilere oy veriyor, mitinglere katılıyor, cemaatlere sığınıyoruz. En çok korkanlarla birlik oluyor, o birlikte kuvvet buluyor, bizim kadar korkmayanları "hain" ilan ediyoruz. Cehaletin karanlığında daha büyük görünüyor gölgeler...Dış dünyanın bilinmezliğiyle ana kucağında büzüşen bebekler gibi içimize kapanıyoruz.Yükselen milliyetçilik değil aslında; korkular yükseliyor.Örtünmekten ya da açılmaktan korkuyoruz; Bizi din devleti yapacaklarından ya da dinimizi elimizden alacaklarından...100 yıl önce bugünlerde, İttihatçıların en büyük korkusu neydi biliyor musunuz:Ayrılıkçı hareketlerin imparatorluğu bölmesi...Avrupa'nın dayattığı reformların Osmanlı'yı parçalaması...Sarık saran yobazlarla gericiliğin patlaması...Tanıdık geliyor değil mi?100 yıldır aynı korkuları gezdiriyoruz zihnimizde...Tabii 4 milyon kilometrekarelik toprağın 3 milyon 200 binini, 1460 günde kaybetmiş olmanın, tüm hafızada yarattığı tahribatı da...Bugün hızlı küreselleşmenin yarattığı tahribat, korunaksız kitlelerde içe kapanma, "şanlı maziye, tanıdık cemaate ya da ulu öndere sığınma" refleksi yaratıyor.10 yıl önce çoğunluğun düşü olan AB'nin yarattığı hayal kırıklığı "Bize bizden başka dost yok" güvensizliğini besliyor.Nispi bir hürriyet iklimiyle yıllar yılı tavan arasına kilitlediğimiz sorunların birer ikişer karşımıza çıkması, Kürtlerin dilinin, Alevilerin cemevinin, dindarların "başörtüsü" diye, solcuların "özgürlük" diye ortaya çıkması tehdit sayılıyor.Bu korkulardan besleniyor milliyetçilik; ve dışlayan, şoven diliyle o korkuları besliyor. Şiddeti tahrik ediyor.Tüm talepleri susturursak, talep sahiplerine kan kusturursak işlerin düzeleceğini söylüyor.Asıl bölünmenin bu olacağını göremiyor.Altında yatan korkuları görmeden milliyetçiliğe saldıranlar da sadece yarayı daha çok kanattıklarını, yeni korkular yarattıklarını fark etmiyorlar.Oysa küçümsemeden, hafife almadan bu tırmanışı anlamak, ulusal marşın neden "Korkma" diye başladığını hatırlamak lazım. Sonra kitlelerde güven yaratacak, yaşam riskini azaltacak sosyal politikalar oluşturmak... Kaygıları yatıştırmak...Yaraları sarmak...Korkarım; korkularımızı yenemezsek, korkularımız yenecek bizi...

Hiç yorum yok: